• Mayıs 22, 2020
  • admin
  • 0

FARUK PEKİN

Yüzyıllardır şu veya bu nedenle “gezgin” olma kavramını hayalleri, amaçları ve tabii merakı doğrultusunda geliştirdi insanoğlu. Sadece dinlenmek yetmedi, yetemedi ona. Keşif, değişim ve gelişim arzusu galip gelince de turizm endüstrisinde bambaşka bir alanın doğması kaçınılmaz hale geldi: Kültür Turizmi. Türkiye ağırlıklı olarak güneş, deniz ve kum amaçlı gelen turisti ağırlıyordu. Bu, bir sorundu. Çünkü Türkiye doğal, tarihsel ve kültürel mirasıyla daha farklı bir gezgin profilini de hakkediyordu.

Tüm bunları tespit eden Faruk Pekin 1985’te FEST Seyahat Acentesi’ni, bilinen adıyla FEST Travel’ı kurdu. Profesyonel rehber olan Pekin, köşe yazıları ve kitaplar yazdı. Var olan turizm anlayışındaki eksikleri ve yaraları daima açıklıkla dile getirdi. Faruk Pekin anlatıyor…

 

İlk zamanlar, ilk deneyimler

Robert Kolej (bugünkü Boğaziçi Üniversitesi) Yüksek Okulu Kimya Mühendisliği mezunu Faruk Pekin. Orada Öğrenci Birliği Başkanlığı yapıyor. Okulunda üç kere Kültür Haftası düzenliyor. Turizm de hayatına erken yaşta girmiş oluyor.

“Bu bana aslında bazı turizm tecrübeleri kazandırdı. 1967 yılında Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun son şenliği gerçekleştirildi. Bir yıl da İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği bir şölen yaptı. Sonra kesilmişti. Biz bir hafta düzenledik. O hafta boyunca hem Ankara ve İstanbul’dan birçok okul katıldı bu etkinliğe. Yurtdışından katılım da söz konusuydu. Bunlar içerisinde sadece okul etkinlikleri yer almıyordu. Atlas Sineması, Sahil Sineması gibi mekanlarda da gösteriler oluyordu.

1966-1967 yıllarında üniversitede okurken zaman zaman para kazanma ihtiyacıyla Sultanahmet’te dolaşan bazı kişilere başvuruyorduk. Sonra benim hayatıma turizm bir daha 1985’te girdi. Arada başka işler yaptım.”

 

İş bulamamak iş kurduruyor

Kültür turizmindeki öncülerimizden olan Pekin’in bir sendikacı geçmişi de var. O dönemde hapis hayatı da oluyor.

“İkinci hapis çıkışımdan sonra işsiz kalmıştım. Bazı sendikacı arkadaşlarla birlikte bir şirket kurduk. Daha sonra bu şirketin seyahat acenteciliği tarafını oldukça geliştirdik. 2014’ün Ağustos ayında otuzuncu yılımızı kutladık. 13 Ağustos 1985, FEST Travel’ın Bakanlık tarafından resmi kuruluş tarihidir. Otuzuncu yılımızda 30 etkinlikle böyle bir kutlama yaptık. Geride bir 30 yıllık bir turizm deneyimim var. Tabii eskiyi de dahil edersek 40 yıl oluyor.”

1986’da yerli gezginlerle İznik, Sapanca, Uludağ ve Mavi Yolculuk gezileri yapılıyor. Ancak tasarlanan özel bir İstanbul programı, gezginlerin farklı taleplerini doğuruyor.

“1989’da İstanbul’da İletişim Yayınları tarafından yayınlanmakta olan ve bugün yayınlanmayan Tarih ve Toplum Dergisi ile birlikte ‘Adım Adım İstanbul’ gezilerine başladık. Bu geziler yapı ve çerçeve itibariyle bir ilkti. Şu anda herkes İstanbul turu yapıyor. Ama bunun ilkini yapmak ve bunda direnmek çok önemliydi. Biz İstanbul gezilerine başladığımızda piyasada İstanbul kitabı yoktu. Şu anda 500 kadar kitap var belki. İstanbul merakı yaratmak önemliydi. ‘Adım Adım İstanbul’, ‘Köşe Bucak İstanbul’ ve günü birlik gezilerde 170’i aştık. Yani turistlere bir buçuk günde gezdirilen bir coğrafyayı biz şu anda 170 günde gezdiriyoruz demektir bu. Hepsi de bizim özgün yaratımımız.”

 

Gezginin gündemi değişiyor

Gezilerde katılımcılara bilgilendirme kitapçığını ilk veren de FEST. İstanbul gezileriyle beraber yeni bir hava yaratırken İstanbul’un tarihsel ve kültürel dokusuna dikkatleri çekerken aynı zamanda bir anlamda İstanbul’un sahiplendirilmesini de gerçekleştirmeye çalışıyor Pekin ve ekibi.

“O gezilere katılan insanlar gerçekten İstanbul’u sahiplendiler. İstanbul’u gezdirirken bize ‘Bizi niye Türkiye’nin diğer yerlerine de götürmüyorsunuz?’ demeye başladılar. Böylece yavaş yavaş Doğu Anadolu ve Batı Anadolu’ya, Türkiye’nin tarihi ve kültürel zenginliklerine geziler yapmaya başladık. Bunlar da ilkti Türkiye’de. Kapadokya, Pamukkale, Efes gezileri değil, hiç bilinmeyen noktalara geziler başladı. Hiç gidilmeyen yerlerden bahsediyorum o zamanlar için. Binbir Kilise gibi, bugün neredeyse kurumuş olan Meke Gölü, Midyat, Nusaybin, Hasankeyf, Mardin gibi. Mardin’in yolunu kimse bilmezdi o zamanlar. Cumalıkızık’ı da bilen yoktu. Böylelikle Türkiye’nin doğusunu, batısını gezdirmeye başladık. Türkiye’de onlarca yer ilk kez bizimle gezginlerin gündemine girdi.”

 

Yurtdışı turları başlıyor

Bu geziler “Niye bizi yurtdışında bazı yerlere de götürmüyorsunuz?” sorusunu da kışkırtıyor.

“1991’de Mısır ile başlayan yurtdışı gezilerimiz de hala devam ediyor. Şu anda dünyadaki hemen hemen her ülkeye aynı anda, aynı yıl içinde gezi düzenleyen biricik acenteyiz. Tematik geziler bunlar ve ağırdır. Bu anlamda ilkiz. Bizden önceki geziler Londra, Paris ve Roma’yı içeren programlardı. Bunlarda hep şöyle bir format vardı: Kahvaltıdan sonra panoramik şehir gezisi, öğleden sonra alışveriş için serbest zaman. Biz bunu bozduk. Sevilmeyen bir terimle belirtmeliyim ki ‘her şey dahil’ turlar yaptık. 09.00-18.00 arasında sürekli bilgilendirme ile dolu geziler programladık. İlk kez Türk insanı bilgili bir rehberin peşinden, gittiği yerde her şeyi görmeye ve tanımaya başladı.”

Önündeki Kudüs kitapçığını gösteriyor Faruk Pekin. 125 sayfalık bir kitap aslında. FEST Travel tarafından hazırlanmış, Türkçe bir yayın.

“Elbette gezgin gittiği yerde uygun bir fiyata o bölgeyi anlatan kitapları kolaylıkla bulabilir. Ancak kendi dilinde olan bir kitabın olması şüphesiz önemli,” diyerek anlatmayı sürdürüyor.

“Gezilerden sonra dönüş toplantıları da yaptık. Bu da Türkiye için çok yeni bir şeydi. Gezginler çektikleri fotoğrafları paylaşarak tartışıyorlardı. Geziden sonra da süreç devam ediyordu yani.”

Özellikle İstanbul gezileriyle beraber art deco, art nouveau gibi bazı terimleri duyanlar yeni bir taleple geliyorlar. Tarih, sanat ve arkeoloji seminerleri de böylelikle başlıyor.

“Bu seminerleri yaklaşık 10 sene önce kurmuş olduğumuz Kültür Bilinci Geliştirme Vakfı’na vakfettik. Şu anda orada yapılıyor. Herkes de kopyalamaya çalışıyor. Bu bize rahatsızlık vermiyor açıkçası. Önemli olan yaratıcılık. Bu yaratıcılık hareketinin devamı da geldi. TÜRSAB bünyesinde birkaç komiteyi birleştirerek bir Kültür Turizmi Komitesi oluşturdum.”

 

TÜRSAB çalışmaları

Birkaç dönem bu komitenin başkanlığını yürütüyor Pekin. 2014’ten bu yana da TÜRSAB’da bu komitenin Onursal Başkanı.

“Komiteyle beraber TÜRSAB bünyesinde de kültür turizminin ne olduğunun ve ne olmadığının çerçevesini oturtmaya çalışıyoruz. Faydası da oluyor. Sonuçta tek mesleki kuruluşumuz TÜRSAB. Uzaktan eleştirmek kolay. Son 5-6 yıldır TÜRSAB Başkanı kültür turizmini her yerde konuşuyor. TÜRSAB bünyesinde acentelerin tümü kültür turizmi yapmıyor; mavi tur yapanı da var, otelcilik yapanı da. Yasal bir üst kuruluşumuz. Kültür turizmini amaçladığınız zaman her yolu denemeniz gerekiyor. Dışarıda kalarak fazla bir şey yapamazsınız. Ben TÜRSAB’da yönetimde yer almadım. Ama alanımı temsil ettim. Tabii ki eleştirilecek şeyler vardır.

Bu kadar yoğun çalışmanın amacı Türkiye’de kültürel turizm farkındalığı yaratmaktı. Bizim belki de en büyük katkımız böylesine bir gezgin kitlesinin yaratılması oldu. Kültür turizminde çıtayı hep yükseltmeye baktık ve beğeni yüksekliğini yaratmaya çalıştık. Belki de en büyük katkılarımız bunlar oldu. Türkiye’de kültür turizmine olan yaklaşım birdenbire başka bir yere oturdu.”

 

Ve bir hizmet eksikliği daha gideriliyor

Türkiye’de turizmde, gezginin alışkanlıklarında kemikleşmiş bazı kalıpları yıktı Faruk Pekin. Bunların kolay olmadığını anlatıyor.

“Bayağı sıkıntı çektik tabii. Otuzuncu yıla geldiğimizde eski yazılarıma, röportajlarıma baktım. Sayfa sayfa çıkan haberlerimiz, yazılar var. Türkiye’de gezme alışkanlığı üzerine çok şey söylemişiz. Ancak gezme alışkanlığını yeni bir formata taşımak kolay bir iş değil. Sürekli uğraşıyorsunuz. Sürekli yenilik ve yaratıcılık peşinde koşuyorsunuz. Ama bunu iyi yaparsanız bir sonuca ulaşıyorsunuz. Bunun tabii ki bir maddi tarafı var. Ama siz kendinizi salt o tarafa koşullarsanız olmaz. Manevi tatmin de mühimdir. Siyaseten ’68 hareketinden gelmiş bir insan olarak bir iş yaparken bunu da amaçlıyorum. “

Ancak hiçbir zaman karamsar olmamış. İnsanların farkındalığının ve içinde bulunan dönemin nabzını iyi tutmuş.

“Türkiye’de her şeye rağmen belli bir kültürel düzey oluşmuştu. Bu, 1971 öncesi biraz daha yüksekti aslında. 12 Eylül’den sonra daha geriye gitti. Ama yine de belli bir seviye vardı. Buna sahip insanlar da kendilerine sunulan bir hizmet eksikliğinin farkındaydılar. Biz yurtdışı gezilerini ilk yaptığımızda insanlar Türkiye’de bu tip geziler yapan bir firma olmadığından dolayı yurtdışındaki firmaları tercih etmek durumunda kaldıklarını söylediler. Viyana ya da Londra üzerinden yola çıkıyorlardı yani biz yokken. İstanbul’dan yola çıktıklarına ve Türkçe olmasından dolayı memnun oldu insanlar tabii.

 

1989’da Midyat’a

FEST’in kuruluşu itibariyle gezgin kitle üzerinde yarattığı etki her geçen yıl hızını kesmeden artış gösteriyor. Uzmanlar ve akademisyenler de katılıyor bu turlara. Turları tasarlamak, rotaları çizmek ise kurumun en çok üzerinde durduğu konuların başında geliyor.

“Önemli olan sizin nereyi gezdirdiğiniz ve nasıl gezdirdiğinizdir. Siz o noktaları ve gezdirme biçiminizi saptarken Türk insanını iyi tanıyorsanız iyi bir sonuç elde edersiniz. Gezilerimiz, başlangıçta dar bir kesimi kapsıyordu. Zaman içinde yaygınlaştı. Şu anda gerçekten bizim hacmimizde yurtiçi gezisi düzenlemek herkese nasip olmayan bir şeydir. Efes’i, Kapadokya’yı herkes biliyor, geziyor, gezdiriyor. Ama biz Kapadokya’ya 3 günlük gezi yapmıyoruz; 5 ayrı gezide toplam 17 günlük gezi düzenliyoruz. 4 gün Birinci Kapadokya, 4 gün ikinci Kapadokya,  4 gün üçüncü Kapadokya, 3 günlük Kayseri gezisi, 2 günlük Hacı Bektaş Gezisi derken 17 gün. Bu, verebileceğim örneklerimizden biri farkımıza dair. 2 günlük Kars gezisi yapıyoruz. Eskiden Kars’ı geçerdik gezerken. Otellerde arttı. Mardin, Nusaybin, Midyat gibi eskiden kimselerin bilmediği yerlere gidiyoruz. Sene 1989’da 43 kişilik bir Türk grupla Midyat’a gittik. Gittiğimiz tarihe dikkatinizi çekerim. Şimdi hikaye gibi geliyor ama gerçek.”

 

Çözüm: Kültür Turizmi

Faruk Pekin’in yazar kimliği de oldukça iyi biliniyor. Kendisi de kitapları ve yazmayı çok önemsiyor.

“Her fırsatta kültür turizminin önemini vurguladım ve gerekliliğini işlemeye çalıştım. Bazı yayın organları da buna katkıda bulundular. Kitaplar yazdım. En önemlisi 2011’de İletişim Yayınları’ndan yayımlanmış kitabımdır. ‘Çözüm: Kültür Turizmi’ adını taşıyan bu kitabımın maalesef çok fazla ilgi gördüğünü söyleyemeyeceğim. Bir ilk kitaptır Türkiye’de. Özellikle üniversiteler dışarıdan biri yazdığında bu tarz çalışmaları yazık ki pek kabul edemiyorlar. Bu kitabın bir iddiası da var kitabın adından belli olduğu üzere. Yani Türkiye para kazanacaksa turizmden bu, kültür turizminden olur. Deniz, kum ve güneşten para kazanmıyoruz.”

Ülkenin en çok para kazandığı alanla ilgili ciddi eleştirileri var Pekin’in.

“Bütün o rakamlar sahtedir. Londra’da bir adam 2 haftada 600-700 sterlin harcar. Türkiye’ye geliyor bu kişi ve uçak dahil 200-250 sterlin veriyor. Bu, adamın cebine para koymak gibi bir şeydir. Ama Türkiye öyle bir kültür potansiyeline sahip ki, 30 milyon turist yerine 5 milyon turistle bugün elde edilenden çok daha fazla para kazanırsınız. Tabii bunun için bütün turizm politikasını baştan gözden geçirmek gerekir. Türkiye bu kadar ucuzlatmaya getirilebilecek bir yer değil. Çok değerli bir yer. Güneş, deniz ve kum, Akdeniz Çanağında herkeste var. Fas’ta da, Tunus’ta da, İtalya’da da, Fransa’da da, Hırvatistan’da da var. Ama Türkiye’de kültürel değerler, kültür turizmi potansiyeli Akdeniz Çanağında başka kimsede yok. Dünyada da kimsede yok. 12 ay, dört mevsim yapılabilir. Ayrıca sadece birkaç tane meşhur yer de değil söz konusu olan; doğusuyla, batısıyla, Karadeniz’i ile yapabilirsiniz. Dolayısı ile bu size dağılım olarak daha demokratik bir gelir sağlar.”

 

Gezginlerin düşleri gerçek oluyor

“Gezdirdiğimiz yerlerin birçoğunu da gezdirdim. Bizim dönemin eğitiminden aldıklarımızı uyguladık. Çok da yorduk insanları. Mazoşist turlar derlerdi. İnsanları zorladığımız turlar var tabii. Ama bir yandan da çok mutlular,” diyor Pekin ve FEST’in o çok ünlü tarzını anlatıyor.

“Gezginlerin düşlerine giren yerlere götürdük insanları. Machu Picchu mesela. Yakın zamanda şu meşhur heykellerin olduğu Yortu Adası’nda idim. Sonra Galapagos Adası’na. Bunlar hep gezginlerin hayalini kurduğu yerlerdir. Kutupta 81 derecede bir buzkıranla ayı peşine düştük. Tabii ki bir yere gittiğimizde o yeri her yönüyle göstermeye çalıştık. Atlayıp Paris’e gitmekle Fransa görülmüş olmaz. Biz şu anda Fransa’ya çok sayıda gezi yapıyoruz. Ama Türkiye’de hep aynı yerler satılır. Git Taj Mahal’ı gör ve gel. Hayır, bu Hindistan değil bizim için. Biz 12-13 tane ayrı gezi yapıyoruz Hindistan’a. Bunun için de kabile gezileri de var. Ciple bir dağa tırmanıyorsunuz. Bir süre sonra araç gidemez oluyor. İniyorsunuz ve 1 saat yürüyorsunuz. Allah’ın unuttuğu bir yerde, dağın tepesinde, dünyadan bağımsız, yarı çıplak yaşayan bir kabile buluyorsunuz. Bu, heyecan verici bir şey.”

Yakın zamanda Engezi.com adlı bir web sitesi açtı FEST. En ucuzundan en pahalısına, dünyada ne kadar tur yapılıyorsa bu sitede mevcut.

 

Aklı olan bir an önce Türkiye’yi gezsin

Türkiye’yi ve dünyayı gezdiren bir kişi olarak önemli tavsiyeleri ve saptamaları var Pekin’in.

“Profesyonel rehberim ben aynı zamanda. Ve tüm bu yolları açan kişiyim. Şimdi bakıyorum, ben Tac Mahal’e sabahleyin tek grup girerdim. Bazen iki, üç Alman ve Fransız grup olurdu. Şimdi Tac Mahal’de 5 bin kişi var. Dünyanın en kalabalık iki ülkesi olan Çin ve Hindistan gezmeye başladı. Biri 1,4 milyar, diğeri 1,3 milyar nüfusa sahip. Bunlarda daha önce para ve izin yoktu, gezemiyorlardı.

En son Yortu Adası’nda da bir başkalık gördüm. Eskiden her yer bizimdi, her yere tırmanırdık. Şimdi taşlar, sınırlar koymuşlar. Haklılar, korumaya almışlar. Çünkü o kültürel zenginliği korumak için önlemler almalısınız. Tabii bazen gezginler gereksizce uzaklaştırılmıyor da değil.

Aklı olanlar bir an önce Türkiye’yi ve dünyayı gezmeye bakmalılar. Meke Gölü’ne giderdik ama artık yok. Muhteşem bir yer. Keşke olabilseydi. Hasankeyf belki 5-10 sene sonra olmayacak. Görmek lazım. Kapadokya’ya bakın, peri bacalarını kaybediyoruz. Sahip çıkmadığımız için. Gezilerde geç kalmak diye bir sorunumuz var artık. Sadece parasal değil sebep. Herkes gezmek için bir yol bulur, bulabilir.”

 

Kimden ilham aldı?

Gezi kavramını her yönüyle yaşamına adapte eden, içselleştiren Faruk Pekin, acaba bu dünyadan kimleri beğeniyor, takdir ediyor?

“Jules Verne. İnsanı hakikaten kışkırtan bir yazar. Patagonya’ya bir gezi yapıyordum. Yeri pek bilinmeyen bir yerdi. Patagonya, hep düşler ülkesi gibi bir yerdi insanlar için. O gezide çok suskun bir bey vardı. İlk defa bizimle gezen biriydi. Kimse ile konuşmuyordu. En sonunda dayanamadım ve sordum ‘Siz bu geziye niye katıldınız?’ diye. ‘Faruk Bey, ben dünyanın sonundaki feneri görmeye gidiyorum,’ dedi. Dünyanın sonundaki fener, Jules Verne’nin kitabındaki fener. Kitaptakini değil ama dünyanın sonundaki feneri gördü. O fener başka bir yerdedir aslında. Jules Verne bir tanesi tabii. En bıçkını o belki de. Tabii salt o değil, çok sayıda yazar hep gezme üzerinde durmuştur. Gezdikçe kendi vizyonunun nasıl geliştiğini görmüştür pek çoğu.

 

Heves, heyecan ve yeni projeler

Kendisi de bir gezgin olduğundan fikirleri ve hayalleri asla dur durak bilmiyor Faruk Pekin’in.

“Çin Seddi’nde yürüyüş yapacağız. 8-9 günlük bir program. Bazen günde 10-12 km yürüyeceğiz. Küçük araçlarla Antarktika yapmamıştık, onu yapacağız 2015’te. Tuna’da, Avrupa’da nehir gezileri var. Yeni tekneler yapılıyor. Niye ben İravadi Nehri’nde bir gezi yapmayayım? Bunları düşünüyoruz. İşleri inceltiyoruz yani. 2015’in başında Hacı Treni yapacağım, Buda Hacılarının treni olacak. Budist hacılarla beraber Buda’nın doğduğu, aydınlandığı yerleri gezeceğiz.”

Hava yolculuğundaki rekabet seyahat sektörüne getirdiği avantajlara da değiniyor.

“Özellikle hafta sonlarındaki uçuşlar bize de imkanlar yarattı. Sadece 2 gün için Adana, Kars, Van, Mardin gezileri. Kahramanmaraş’ta gecekonduların altında bulunan mozaiklerden bahsedelim. Olağanüstü! 2 günlük mozaik gezisi yapıyoruz. Önce Kahramanmaraş, sonra Zeugma’ya. Zeugma mozaiklerini ilk gösterdiğimde ben sene 1989’du. O zaman kimse bilmezdi. Şanlıurfa Müzesi’nin de açılmasını bekliyoruz şimdi.”

 

İstanbul’un tarihi değişti

“Yenikapı’daki metro kazıları tesadüfi olarak İstanbul’un tarihini değiştiriverdi. Orada da katkımız oldu. Oradaki kazılar başladığında çok eskiye giden bir bölüm çıkarıldı. Metro yapımının gecikmesi de kazılara bağlanınca arkeolog arkadaşlar bizi uyardılar hemen. Biz de sağ olsun eski turizm bakanımız Bahattin Yücel ile beraber Vatan’da manşetten haber yaptırdık, ‘ Yenikapı kazıları kepçe girmeden devam ettirilmelidir’ diye. Bakan Ertuğrul Bey de gitti alana. ‘Kepçe girebilir,’ dedi. Bunu dediği gün kazıda bir iskelet daha çıktı. Süper bir şey oldu. Kazılar devam etti. Zaten 1 aylık bir çabaydı söz konusu olan. MÖ. 658 yılı diye konuşulan İstanbul, birdenbire 6-7 bin yıl öncesine çekiliverdi. Tabii ben çok sevindim. Koca bir kentin tarihi değişti.

Şimdi İstanbul’un kuruluş tarihi siliniyor her yerden. Türkiye’de şu anda çok önemli kazılar yapılıyor. Biz de tümüne adım adım gidiyoruz. Bu amaçla Kültür Bilincini Geliştirme adlı bir vakıf kurduk. Onunda Onursal Başkanıyım. Vakfımızla ‘Perge’de Bir Sütun da Sen Dik’ başlıklı bir kampanya yaptık. Koskoca T.C. devletinin 70 yılda 70 sütün diktiği Perge’ye biz 3-4 yılda 100’ü aşkın sütun diktirdik. Kastabala için çalışmaya başladık.”

 

Hep ilkleri gerçekleştirdik

“İlk defa da bizimle gezildi birçok yer. Türkiye’de kültür turizmi kavramını ete ve kemiğe büründüren bir yapıdır kurumumuz. Bütün yaptığı işlerde hep öncü olmuştur. Zaman zaman da yazdığım ve söylediğim gibi, fazla tevazu göstermeden ifade etmem lazım şunu: Bugün Türkiye’de kültür turizmi ne kazandıysa hep bizim adımlarımızla olmuştur. Hep ilkleri gerçekleştirdik. Kültür turizmi deyince var olan her alandan bahsediyorum. Türkiye’de yaptığımız çok sayıda yenilik vardır. Incoming alanında da yaptık bunu. Yurtdışından buraya gelen gezgin gruplara toplumsal içerikli bir dizi program gerçekleştirdik. Bunların arasında anaokulu gezdirmek de vardı, İnsan Hakları Derneği yöneticileriyle konuşmalar da. Avukatlarla, değişik sivil toplum temsilcileriyle, sendikacılarla konuşmalar da söz konusu olabiliyordu. Yani bir yönüyle Türkiye’nin kültürel ve tarihsel zenginliklerini tanıma, diğer yönüyle ise bu ülkenin toplumsal yapısını tanımayı içeren aktivitelerdi. Bunlar o zaman için incoming açısından yeni konulardı. Ama FEST’in esas olarak büyük katkı sağladığı nokta İstanbul’da, yurt içinde ve yurt içinden yurtdışına yapılan gezilerde oldu.”

 

Goodwin, Freely, Sumner-Boyd

“Yıllar önce Robert Kolej’de okurken oradaki hocalarımla geziler yapardım. Aralarında Godfrey Goodwin de vardı. Sonra kendisi Türkçe ‘ye de çevrilen A History of Ottoman Architechture (Osmanlı Mimarlığı Tarihi) adlı bir kitap hazırladı. Önsözünde bana teşekkür eder bu kitapta. Ben ondan ders almıştım ve beraber İstanbul’u gezmiştim. Cami planları çizmiştim. Bu sebeple teşekkür ediyor.

Bugünlerde hala ön planda olan, tanınan fizik hocam John Freely, belki de en iyi İstanbul kitabı diyebileceğim Strolling Through Istanbul (İstanbul’u Adımlarken) adlı çalışmasını Hillary Sumner-Boyd ile hazırlamıştı. 1972’de yayımlanmış bir kitaptır. Oradaki 9-10 güzergahla başladık biz de. Sonrasındakileri biz yarattık. Sumner-Boyd erken öldü. John Freely kitap yazmaya devam ediyor.”