GÜLPERİ BİRGEN
Bu işin içinde olanların tanımaktan, tanımış olmaktan kıvanç duyduğu bazı isimler var. Onlar ışığa yürümüş isimler, bu sektörün unutulmazları. İşte onlardan biri Çetin Birgen. Çalışkanlığı ve cesur girişimciliği ile hafızalardan asla silinmeyecek Çetin Birgen’i hem kızı hem de yol hikayesinde daima yanında olan bir iş arkadaşı, iş yapış tarzı ve sağlam kişiliğiyle tam da ‘babasının kızı’ sıfatını hakkeden Gülperi Birgen anlatıyor. Babasını şöyle tanımlıyor: Çok güçlü, kendine çok güvenen, korkmayan, sonuna kadar giden, yılmayan, inanan… Biz de saygı ve sevgiyle anıyoruz kendisini.
1960-1970 yılları arasında Türkiye’de zekasıyla pırıl pırıl parlayan bir genç başlıyor hayat yollarını arşınlamaya. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra tıp fakültesini kazanıyor ve Ankara’ya tıp okumaya gidiyor. Sonra zarif bir genç kızla, Melahat’le tanışıyor. Tıp fakültesini bırakıp seyahat acentesi kurmaya karar veriyor. O zamanlar Ankara’da hiç seyahat acentesi yok. Acente kurmadan evvel Belçika Hava Yolları Sabena’nın genel müdürlüğünü yapıyor. Daha o zamanlarda öncülüğünü ispatlıyor. Japonya’ya ilk turu, Türkiye’den ilk dünya komünist Çin’e ilk turu yapan isim tek: Çetin Birgen…
Havayolu kuruyoruz
Acentecilik döneminde uçak alım satım işine de giriyor Birgen. Broker olarak çalışıyor. 1976 yılında Paris’te Champs Elysees’de bir ofis kuruyor. Acentecilik İstanbul’da devam ediyor. Ve o sıralarda Türkiye’de özel havacılık kanunu çıkıyor. İşte o zamanları Gülperi Birgen şöyle anlatıyor:
“Kanun çıkınca kendisine ‘Çetin Bey siz bu işi iyi biliyorsunuz, lütfen bir hava yolu kurun,’ dedi çok kimse. O zamanlar tabii hava yolu kurmak herkes için hayal. Çetin Bey’in bir avantajı vardı: Uçakçılığı bilmek. Daha evvel uçak alım satım işi yaptığı için Boeing ile olsun Airbus ile olsun bir takım ilişkileri vardı.”
Çetin Birgen o dönemde hac turizmine giriyor. Belli periyodlarla Afrika’dan hacıları Cidde’ye götürüyor. Tabii “Afrika ülkelerinden hacıları alacağım,” diye bir sistem olmadığından ihaleye giriyor ve ihale yoluyla alıyor. O sırada da bir uçak kiralıyor. İşte bu uçak elindeyken Türkiye’de özel hava yolu kurma kanunu çıkıyor. “Tamam diyor,” diyor Çetin Birgen “Başlayacağım.”
Vural Öger ile ortaklık ve krizde dünya turu
Baba kız çalışmaya da bu kararla birlikte başlıyorlar. Bankacılık sektörünü bırakarak ülkeye dönüyor Gülperi Birgen ve 1988’in Ekim ayında Birgen Air’ı kuruyorlar.
“1989’un Mart’ında ilk uçuşlarımız başladık. Körfez Krizi’ne kadar Fransa’yla çalıştık. Krizden Fransızlar her zaman korktukları için ilk defa Öger Tur’la çalışmaya başladık, yani Vural Öger’le. 1991’den işimizi bitirene dek de kendisiyle çalıştık. Çok güzel bir birlikteliğimiz oldu. Kağıtta ortak değil, ama sözde ortaktık. Bütün Almanya’nın potansiyelini yazın Almanya’dan Türkiye’ye taşıyorduk. Bu arada tabii İspanya’yla, Fransa’yla, Telaviv’le çalıştık. Dominik Cumhuriyeti’nde bir hava yolu satın aldık, “ sözleriyle Birgen Air’in daha ilk zamanların da ne kadar hızlı bir tempoyla start verdiklerini anlatıyor. Tabii bir yandan da kurmuş oldukları kadronun kalitesini ve sistemin içeriğini de açıklıyor.
“Çok profesyonel bir ekibimiz vardı. Ekibimizde herkes Fransızca ve İngilizce konuşuyordu. Kaptanlarımız Türkiye’nin en iyi kaptanlarıydı. Hatta Ocak ‘91’de uçağımızla bir de dünya turu yaptık. Fransa’nın güneyinden başladık. Kendi ekibimizle Yunanistan, Hindistan, Bali, Avustralya, Yeni Zelanda, Tahiti, Easter Island, Şili, Rio De Janerio, Canary Island ve Paris’te bitti bu tur. Tam Körfez Krizi’ydi o sıralae. 3 hafta süren bir turdu. Tam 3 hafta Birgen Air uçağıyla bu dünya turunu yaptık. Çok tabii önemli bir şeydi. Ve çok başarılı olduk.”
Bahsedilen ilk kayıtlarda şöyle geçer:
“7-24 Ocak 1991 tarihleri arasında, kaptan pilot Davut Orhun, ikinci pilot Bilgin Utku ve Kaptan Ahmet Erdem’den oluşan kokpit ekibiyle Birgen Air’e ait DC-8 tipi uçak, 100 kişilik bir grubu 44 bin 348 kilometre yol katederek Yeni Zelanda’ya ulaştırdı. Böylece Birgen Air, Türk sivil havacılık tarihinde ilk defa bir dünya turu gerçekleştirerek tarihe geçti
Kendi çizgimizi yarattık
Sadakat ve vefa duygusu Birgen ailesi için çok önemli. Hizmet kültüründe de ayrıntıları asla ıskalamıyor Birgen Air. Bunları Gülperi Birgen tebessümle anlatıyor.
“Seksenlerde en çok uçan olarak İstanbul Airlines, Birgen Air, Sultan Air sayılabilir. Burada kiminle çalıştığınız, ne yaptığınız ve nasıl bir servis verdiğiniz önemli. Biz her ülkede belli kişilerle çalıştık. Daha fazla fiyatlara satabileceğimiz çok teklif aldık, özellikle Almanya’dan. Ama biz Öger’le çalışacağız bu sektörde dedik. Biz Fransa’da ve İspanya’da da belliydi çalıştığımız yerler. Her bölgede bir tane tur operatörümüz vardı. O yüzden o uçakçılık furyasında biz kendi işimizi kendimiz garantiledik. Kendi çizgimizi yarattık ve bir de en kaliteli hizmeti verdik. Başka hiçbir hava yolu o zaman ekonomide sıcak havlu dağıtmazdı. Böyle küçük dokunuşları severdik. Hiçbir zaman işçi ve turisti aynı uçağa koymadık. Mesela, turist Antalya’ya giderken verilen menü başka, dönüşünde aldığı başka olurdu. Bu kadar detay çalışıyorduk. Uçakların tuvaletlerinde muhakkak hakiki çiçekler dururdu. O zaman Türkiye’de fazla kokular yoktu. Seksenli yıllardan söz ediyorum. Paris’ten kokular alırdık, tuvaletlere koyardık. Özellikle herkesin güler yüzlü olması için çok çalıştık. Özellikle hostesler için. Giren zaten stresli giriyor içeri, herkes uçmayı sevmiyor. Lütfen karşılarken gülün ve hoş geldiniz deyin, diyorduk. Bence bu farklılıkları yaratınca o furyanın içinde farklı bir yeriniz oluyor. Zaten farklı bir yerimiz oldu, doğruya doğru şimdi. Birçok ortaklık teklifi de aldık. Ama istemedik. Sözlü çok ortaklarımız oldu. Ama aile şirketi yapımızı daima koruduk. Biz kurduk ve biz büyüttük.“
Tertemiz ve kusursuz olmalıydık
Gülperi Birgen’in anllatıklarına bakılırsa Birgen Air’de personel eğitimi en önem verilen, üzerinde titizlikle durulan konulardan biri idi.
“Kaptanlar yurtdışına gidiyordu. O zaman Türkiye’de öyle bir eğitim sistemi yoktu. Vardı da bizim tip uçakların, 757, 767 gibi modellerin eğitimi Amerika’da American Airlines’da veriiyordu. Hosteslerimiz,n eğitimi için ise Amerika veya Fransa’dan kişiler geliyordu. Ayrıca buradan da eğitim aldılar. Biz bütün ekibi eğitirken, çalışanı bile eğitiyorduk. Yani temizlik yapan temizlikçimizi bile. Herkesin kokmadan, pırıl pırıl giyinmesi şarttı. 3 gömlek gerekiyorsa alacağız. 4 gömlek gerekiyorsa 4 alacağız. Ama her zaman tertemiz, mükemmel olacaksınız. Ve bütün çalışanlar buna ayak uydururdu. Ayak uyduramayan zaten giderdi. Seven insan gayet güzel yapıyordu. Mühim olan o insanlara öğretmek, değil mi? Mesela yurtdışından misafirimiz gelirdi, o adamı E-5’ten değil güzel sahil yolundan getirmesini söylerdik şoförümüze. Bu kadar kafamızı yorardık. Çünkü Türkiye’nin imajını düşünüyorduk. Uçaktan iner inmez E-5’e girse bütün kamyonların arasında kötü bir yolculuk olur. Bu şekilde eğitmiştik şoförlerimizi. Hosteslerimizin kıyafetlerini yurtdışından, Fransa’dan aldık. Hepsinin çok cici kıyafetleri vardı şapkalı. Daha çok annemin eli değmiştir kıyafet hususlarında. Çok zevkli biridir. Benim pek vaktim yoktu onları organize edecek.”
Uçmadığımız yer kalmadı
Birgen Air’in en bilinen özelliklerinden biri çok iyi kaptanlara ve hosteslere kadrosunda yer vermesi idi. Yenilikçi Çetin Birgen ise kızı süreci yönetirken sürekli çalışıyordu. Önüne geçilemez bir ilerleme ve büyüme içindeydi şirket.
“Her yerde ofisimiz vardı. Biz bilet satmıyorduk. Sistemimiz bizim direkt uçağı kiralamaktı. Türkiye’de o zamanlar kışları uçaklar yatıyordu. Babam Karayipler’e uçma fikrini ortaya koydu. Tabii Karayipler’e uçmak öyle kolay değildi; Almanya, Avusturya ve İsviçre sivil havacılığından izin alınması lazım. Türk tescilli bir uçak bir uçak uçamaz; kendi tescilleri olması lazım. Onun için tescil işlemleri yaptık. Bizim bir avantajımız, çok iyi tanındığımız için, profesyonel çalıştığımız için Almanya, Avusturya, İsviçre havacılığı olsun bize daha bir rahat izinler verdi. Barbados ve Aruba’dan aynı şekilde dünyanın her yerine uçtuk. Uçmadığımız yer kalmadı. Düşünmeye bile vaktimiz olmuyordu diyebilirim. Direkt aksiyona geçiyorduk.”
Sektörde bir şeylere ivme kazandırmak, sektöre yol açmak için büyük emek verdiklerini anlatıyor Gülperi Birgen.
“Sigorta nedir, sigortanın detayları nedir bilinmiyordu. Bir özel hava yolumuz vardı. Uçağı bozulmuştu. Genel müdürü beni arayarak uçak istedi. O sırada bizim uçak da yatıyordu. Talep eden de kısa mesafe gidip gelecekti. Sigorta gerektiğini söyledim. Ben şirkette finans, sigorta ve satışla ilgileniyordum. Havacılık kanunu gereği sigortanın olması gerektiğinden bahsettim. En sonunda kabul ettiler.”
Ve o kaza…
- Şubat ayı. Birgen Air’e ait uçak Dominik Cumhuriyeti’nde, uçak kalktıktan 3 dakika sonra düşüyor. Bugün kaynaklara baktığınızda kazaya dair şöyle bilgiler yer alıyor:
“Birgenair’in 301 sefer sayılı uçuşu, 6 Şubat 1996 tarihinde Birgenair’e ait ticari yolcu uçağının Dominik Cumhuriyeti’ndeki Puerto Plata’dan, Gander, Kanada ve Berlin aktarmalı olarak Frankfurt’a yapması planlanan seferi. TC-GEN kuyruk numaralı Boeing 757-225 tipi uçak Puerto Plata’daki Gregorio Luperón Uluslararası Havalimanı’ndan kalkışından kısa süre sonra Puerto Plata’nın 26 km kuzeydoğusunda denize düştü.”
Uçuş ekibi ve 167 Alman’ın ölümüyle sonuçlanan kazayı, o günü Gülperi Birgen anlatıyor.
“Beni aradılar ve uçak kalktıktan sonra haber alamadıklarını söylediler. Denize acil iniş yapma ihtimalini düşündük hemen. Kıyıda ne kadar bot varsa bizim onayımızı almadan, beklemeden göndermelerini söyledim. Hemen ofise gittim. Kapıda Alman gazeteciler bekliyordu. Bizim Türklerden önce gelmişlerdi. Daha uçağın parçasını bulmadan uçak düştü diyemezsiniz. Sonra haber geldi. Rahmetli pilotumuz da çok deneyimli bir pilottu, ekip çok iyi bir ekipti. Çok büyük bir şanssızlık oldu. Herkesin bir lafı vardır ben buna çok inanıyorum hala da; hakikaten nazara geldik.”
Uçak düştükten sonra kara kutunun bulunması için çalışmalar başlıyor. Herkes şokta. Çalışanlar ve Birgen ailesi büyük üzüntü içinde. Amerikan sivil havacılığı uçağın parçasının bulunması için çok büyük bir sistem kuruyor. 2,5 milyon dolar gibi bir para harcanıyor bunun için. Bunun yaklaşık 500 binini Birgen Air karşılıyor. Kazadan sonra çıkan rapor, olayın Boeing’in hatası olduğunu ortaya koyuyor. Durum tespiti kayıtlara “pitot tüpü arızası” olarak geçiyor. Aynı olay bir süre sonra American Airlines’ın başına da geliyor, aynı neden yüzünden. Bu hazin olay gündemde haliyle sıcaklığını uzun süre koruyor.
“Biz aslında Almanya’da çok büyük haksızlığı yaşadık. Herkesin uçağı düşebilir, ki düştü. Fakat Almanya’da çok göz önündeydik. Ciddi ve düzgün bir operasyon yapıyorduk. Uçak düştükten sonra fırsat bildiler. Fakat Alman sivil havacılığında yanlış bir dosyadan dolayı, yanlış bir açıklama yaptılar. Birgen Air’ın sigortası yoktur diye. Daha ilk düştü ve bunu söylediler. Biz atmaca gibi hemen gönderdik sigortayı. Sizde bu sigortanın zaten olması gerekir. Nasıl olmaz? Biz uçak düşmeden tahminimce 1-2 ay evvel tam hatırlamıyorum tarihi, Condor’a bizim uçağımızı kiralamıştık. Bizim sigortayı Condor’un dosyasına koymuşlar. Sivil havacılıktaki çıkarıyor dosyayı bakıyor içinde sigorta yok. Çünkü bizim sigorta Condor’un dosyasına konmuş. Bu büyük bir panik oldu bir anda.”
Babamın vefatının nedeni
Büyük yankı uyandıran kaza, sarsıcı etkiler yaratıyor. İş, hukuka gidiyor.
“Bizim hayatta düşünemeyeceğimiz, çok büyük bir şeydi. Niye? Çünkü kendi uçağımız. Bakımını biliyoruz, pilotu biliyoruz, uçuşu biliyoruz. Yani inanamıyorsun, nasıl oldu bu iş diye. Hani Allah seni tak diye bıraktı, bir şey oldu diyorsun. Çünkü biz uçaklarımıza binmeyiz kötü bir şey olsa. Bakım yaptırmasak, kaptanımız kötü olsa biner miyiz, binmeyiz. Sonuçta biz de kendi uçaklarımızla gidip geliyoruz. Düşen uçaklar da son teknoloji uçaklar. Eski bir uçak da değil. Almanya’da çok büyük yankı oldu. Sonra bizden özür dilediler. Biz mahkemeye gittik. Çok uğraştılar bizimle. Biz çok üzüldük. Babamın vefatının en büyük sebebi budur.”
Birgen Air ve Birgen ailesi 1996’da yaşadıkları bu elim olayı olanca ağırlığıyla yaşıyorlar. Karalama kampanyaları yapılıyor, yargısız infaz da cabası. Gülperi Birgen adeta o günlere dönerek içini döküyor.
“Zirvedesiniz ve bir anda uçak düşüyor. Sigortası yok veya uçak kötü diyemezsiniz. İyi bir uçak sonuçta. Gazeteciler ofise geldi. Benim İngilizce konuşmam, Fransızca konuşmam, Avrupai olmamız çok enteresan geliyordu herkese. Ama bakın burada başka bir şey daha var. Kötü havacılar da vardı içimizde. Bir çantayla havacılık yapıyorlardı. Camilerde bile satarak. İşte bu tip insanları da gördü Almanya. Sizi havacılıktaki müdür tanıyor sonuçta, gazeteci veya halk tanımıyor. Biz Birgen ailesi olarak biz hiçbir zaman gazetelere çıkmayacağız yönünde karar almış bir aileyiz. Kendi kabuğumuzda olmak isteyen tipleriz. Bizi kimse tanımıyordu sonuçta. Ne Almanya’da ne Türkiye’de… Tur operatörü bilir, çevremiz bilir o kadar. Bizim hava yolumuz var demeyiz. Uçak düştü ve bizi herkes tanımaya başladı. Bu da enteresan bir şeydi. İnsan köpek ısırsa bir şey olur ya tam o hikaye. Almanlar çok uğraştı bizimle. Tabii onlarla uğraşmak zordu. İdare etmek durumunda kalıyorsunuz. Orada da demeçler verdik. Çetin Bey orada bir basın toplantısı yaptı. Kara kutu için yapılan çalışmalar hayli uzun sürdüğünden henüz sebebi bilmiyorken konuşmak da çok zor bir şey. Tespit yapıldıktan sonra da Boeing bütün eğitim kitaplarını değiştirdi. Böyle bir hata olduğu zaman bunun yapılması lazım diye. Zaten imalatçısı kimse araştırır nedenini ve ona göre önlemler alınır. Büyük bir üzüntü yarattı bizde. Ama devam ettik yolumuza.”
Öger ile kopuş
Kazanın ardından başka bir üzüntü daha yaşıyor Çetin Birgen. Zaten zor günler yaşarken bir de yıllar süren bir ortaklık, kadim bir dostluk sona eriyor. Gülperi Birgen anlatıyor.
“Öger Tur uçuşlarını kesmek istedi. Azcık panikten yaptı. Çünkü biz Vural Bey’le çok yakın çalıştık ve Öger olmasında çok yardım ettik, bunu açık açık söyleyeyim. Öyle bir şeyi yapmasını onun panikliğine verdik. Ama Çetin Bey üzüldü. Çünkü Öger’in Öger olması için çok verici davrandı. O kararsız hareketi hem onu hem bizi kötü duruma düşürdü. Onu da sonradan düşürdü çünkü çalışabileceği bir hava yolu kalmadı. Atlas’ı kurdu. Atlas Havayolu’nu ama devretti. “Halbuki ona aynı şey olsaydı biz yanında olurduk mutlaka ve destek olurduk. Zor gün ahbaplığı yapmadı. Ondan dolayı biz, Çetin Bey özellikle çok üzüldü. Çetin Bey’in bir farkı da buydu işte. Çetin Bey bunu yapmazdı. Ben de yapmazdım. İnsanlar azıcık kararlı olacak, güveniyor ve inanıyorsa kararlı olacak. Güveniyor ve inanıyordu ki bu kadar senelerce çalışıyordu. Orada affedilemeyecek bir hata yaptı. Tamam, iyi bir insandır Vural Bey ama bizi yarı yolda bırakmıştır. Kendi paçasını kurtarmaya çalıştı gibi bir hareketti. Biz sonra yine uçtuk. İşçi uçuşları yaptık. Uçağımızı yurtdışına kiraladık. Kötü olsak kimse bizim uçağımızı kiralamazdı. Belli şeyler yaptık sonra ama dediğim gibi kötü gün dostu olmadı.”
Acıya dayanamayan bir yüreğin vedası
Ailesi kadar Türkiye ve turizm camiası 1997’nin Aralık ayında çok değerli bir ismi uğurladı. Onun bıraktığı izleri, attığı imzaları herkes bilir, anar ve kendisini de hiçbir zaman unutmaz, unutmayacaktır da. Havacılık tarihinde olduğu kadar bu ülkenin turizm belleğinde de adı sevgiyle anılacak Çetin Birgen’in vefat nedenini kızı şöyle ifade ediyor.
“Beyin kanamasından kaybettik. Maddi sorunlarımız olmadı. Olsaydı da biz önemsemezdik bunu. Biz zaten kazandığımızı şirkete yatıran bir aileyiz. Manen kaybettiklerimiz bizi çok üzdü. Vefat eden elemanlarımız bizim için çok büyük bir darbeydi. Bir uçağınız düşüyor. Bu zaten başlı başına inanılmaz bir olaydı. Yani her şeyin en güzelini yapıyorsunuz ve hakketmiyorsunuz bunu. İnsanlar öldü. Sonra babamız öldü. Önemli olan budur. Hala kardeşimin rüyalarına giriyor. Bu olayın etkisi uzun süre silinmedi. Bakmayın, içimizden acısı gitmez de. Nasıl gitsin? Ama hiç unutmam, olaydan 1-2 sene sonra sektörden bazı arkadaşlarla konuşuyorduk. Şu anda hala maddi sıkıntısı olan bir arkadaş bana ‘İyi oldu uçağınızın düşmesi,” dedi. Anlamadım ve ne demek istediğini sordum. ‘Şu anda olsaydı para kaybederdiniz piyasada,” dedi. Ben de ‘Keşke düşmeseydi de bizim paramız olmasaydı,” dedim. Hakikaten her şey para olmuş. Çok yazık.”
Uçak almaya geldim
“Boeing’e uçak almaya gittik eşimle. İstanbul-Paris, Paris-Denver, Denver-Seattle uçacağız. Eğer Boeing’le anlaşamazsak oradan Dallas’a gideceğiz ve bir uçak bakacağız. Plan bu. Babam da direkt Seattle’a gelecek Paris’teki ofisten. Eşimin yeşil kartı vardı o zamanlar. ‘İnerken sorarlarsa akraba değiliz de,’ dedi bana. Çağırdılar beni ve uçakta akrabam olup olmadığını sordular. Ben de eşimin olduğunu söyledim. Onu çağırdılar. Ülkeye ne yapmaya geldiğimizi sordular. Ben de uçak almaya geldiğimizi söyledim. Maket uçaktan bahsettiğimi sandılar bir an. Ben de gerçek uçaktan söz ettiğimi söyledim. Bagajlarımızı da açtırınce benim en sonunda kafam attı. İş çantamdan Boeing’in Ceo’sunun benim adıma yazdığı mektubu çıkardım ve önlerine koydum. Havayolu şirketi sahibi olduğumuzu söyledim. Özür dilediler.”
Ayrı bir karizması vardı
“Hayalleri olan biri oldu daima. Gençliğinde de öyleymiş. Ben doğduğumda beni havaya kaldırıp oynuyormuş ‘Gülperi Airlines’ diye, düşünün. Acentecilik sektörüne atıldığında da bilet kesmeyi öğrenirken Gülperi Birgen diye bilet kesiyormuş. Hedeflemiş ve karar almış o zamanlardan zaten.
Vural Öger’in Benim Almanya’m adlı kitabında da yazdığı gibi Çetin Bey’in ayrı bir karizması, ayrı bir yeri vardı. Boeing’in Ceo’su herkese Gülperi, Cem diye hitap ederdi. Ama Çetin Bey’i görünce Mr. Birgen derdi. Çok da cesurdu. Yılmadı. Çok zor durumlar da yaşadı. Afrika’da hac işi yaparken ihaleye girdiği için yatağına yılan bile konuldu. İnanılmaz çalışırdı. Tatil yaptığını bilmem. Çok prensip sahibiydi. Hassas olduğu belli konular vardı. Jean sevmezdi mesela. Jean giydiğim için beni bir toplantıya almadığını bilirim. İş sırasında baba kız ilişkimiz olmazdı zaten. Son derece profesyoneldik. Bir de isterdi ki her elemanı bir ev alsın. Ev alması için bir ön ödeme gerekiyorsa verirdi. 500 kişi falan çalışıyordu bizde, az bir rakam değil. Ben bir anlamda kendisinin sağ kolu olduğu kadar kalkandım da şirket işlerinde. Çetin Bey, müşteriye fiyat verirken ‘Bu fiyat size uygun mu?’ derdi. ‘Ne yapıyorsunuz Çetin Bey?’ derdim, ‘Azıcık daha bizim üstüne koymamız lazım.’ Müşterinin yanında da bu kadar açık konuşurdu. Benim babam para kazanmak için iş yapmazdı. İşini sevdiği için yapardı. Farklılığı buydu işte.
Direnmek ve kazanmak
İlk Boeing 757 200 uçağını Türkiye’ye getiriyor Birgen Air. Ve ilk 767 200’ü de. Bunlar havayolu sektöründe çok önemli basamaklar. Özellikle de o yıllar göz önüne alındığında.
“Çetin Bey’in vizyonu, görgüsü ve daima işinin başında olması nedeniyle çok mühim adımlar attık. İlklerimiz çoktur. İlk dünya turu, ilk Kızıl Çin’e tur mesela. O zaman Çin’e gidemiyordunuz. Bir Türk hava yolu olarak Almanya’dan, İsviçre’den, Avusturya’dan ilk kez Karayipler’e uçmak da önemlidir. Bunlar kolay şeyler değil. Bazı şeyler kopyalanamıyor. Çünkü sizin tarzınız, size duyulan güven, sizin kişiliğiniz devreye giriyor orada.”